1 Saatiniz Kaldı!
Asistan(ANLATICI)
Doktor
Hasta
Anne
Baba
Kardeş
Bekçi
OYUN
(hastahane)
1. SAHNE
ASİSTANIN HASTAHANEYE İLK GELİŞİ
Bekçi:
İşte Acil Servisimiz de burası... (Kısa bir es) Yani kısaca, aramıza hoş geldin... Beğendin mi hastanemizi?
Asistan:
Alışmaya çalışıyorum işte...
Bekçi:
Nasıl? İnsanlardan ‘Doktor Bey’ hitabını duymak nasıl bir duygu?
Asistan:
Adım kadar doğal.. (güler) Aslında arada etrafıma bakıyorum, kime seslendi ben miyim diye... ama zamanla alışırım herhalde...
Bekçi:
(Kulisten ayak sesleri) Ops, doktor bey geliyor galiba. Ben yavaş yavaş görevime dönsem iyi olacak. (çıkar. Diğer kulisten doktor girer)
Doktor:
Ooo, sen yeni asistanım olmalısın...
Asistan:
Eğer Doktor Yavuz sizseniz evet...
Doktor:
Evet, yavuz ben... yaklaşık 10 senedir burada doktorum. Çok güzel yerdir. Manzarası var, lokantalara yakın, aşağıda internet kafe bile var...
Asistan:
Evet gördüm efendim...
Doktor:
Efendim mi? Yabancı olduğun nerden de belli... Bak hastanenin birinci kuralı, kimseye “efendim”li hitap etmek yok. Yoksa seni ayaklarının altında süründürürler. Her işlerinde seni kullanırlar haberin olsun...
Asistan:
Peki efen... Pardon.. Peki!
Doktor:
Hah şöyle.. Peki söyle bakalım senin adın ne?
Asistan:
‘Mimi’ derler bana... esas adım Muzaffer...
Doktor:
(ağzıyla deneme yapar) Doktor Muzaffer... Doktor Mimi... (durur) ikiside olmadı sanki ha? Sana en iyisi gel biz Tanju diyelim...
Asistan:
Yok efendim sağolun. Ben muzafferden memnunum...
Doktor:
O ne biçim isim be? Söyleyene kadar bir sömestr biter.
Asistan:
(dargın) Sorun değil. Annemin bana lütfettiği isim bu! Bende bunu ölene kadar götürürüm...
Doktor:
Noldun şimdi de darıldın be? Bak hastanenin ikinci kuralı, hiçbir zaman şakalara kendini kaptırmayacaksın... yoksa barınamazsın burada. Herkes seninle alay eder duruma gelirsin. Bu yüzden sekiz asistan geldiği gibi geri gitti. “Geldikleri Gibi Giderler” Misali...
Asistan:
Tamam efendim...
Doktor:
Birinci kuralı unutma!
Asistan:
Tamam, ikinci kuralı da unutmayacam!
Doktor:
Hah şöyle. Afferim.. Akıllı adammışsın oğlum burak sen!
Asistan:
Muzaffer!
Doktor:
Buğra?!
Asistan:
(kızgın) MUZAFFER!
Doktor:
(gayet sakin) ikinci kural!
Asistan:
Tamam efendim pardon... benim hatam...
Doktor:
Birinci kural!
Asistan:
(delirmiş) Oooff tamam! Anladım efendim yok!
Doktor:
Neyse bu sohbet uzadı. Bak asistansın.. (Şakacı) Daha önce hiç asistan oldun mu? (güler)
Asistan:
Yok bu ilk evliliğim!
Doktor:
Hah... Afferim. O zaman etrafını iyi gözle. Olup bitenleri dikkatlice izle kendine bir ders çıkar, tecrübe edin.
Asistan:
Peki!.. (aniden) Efendim yok!
Doktor:
Afferim...
2. SAHNE
UYUYAN DOKTORUN UYANDIRILMASI
Asistan:
Doktorr! Doktor?! Of abi ne yapacam ben ya? Acil serviste doktor uyur mu? Doktor beyy.. Efendimm?! (kendi kendine) Pardon efendim yok! Ne de olsa 1. kural ... (seyirciye) Ahh kıbrısın hastanesi ah! DOKTOR BEY!!
Doktor:
Allahım ne oldu?
Asistan:
Önemli bir vaka geldi efendim!
Doktor:
Efendim yok!
Asistan:
Pardon...
Doktor:
Oğlum murat...
Asistan:
Muzaffer...
Doktor:
Oğlum muzaffer, sana ben birkaç kuraldan bahsetmedim mi?
Asistan:
2 taneden bahsettiniz...
Doktor:
Peki, gerçi hangileri olduğunu hatırlamıyorum ama bu da sana 3. kural olsun! Uyuyan doktor asla (sert) uyandırılmaz! Anladın mı?
Asistan:
Anladım efendim ama hasta geldi?..
Doktor:
3. Kural + 1. Kural!
Asistan:
Pardon efendim... (küçük bir es) Alayım mı içeri?
Doktor:
Of... yine hasta... nedir benim bu hastalardan çektiğim... Al!
3. SAHNE
HASTANIN GELİŞİ VE İNTAHAR GİRİŞİMİ
Kardeş ile anne, hastayı kucaklarında panik ile getirirler
Kardeş:
Anne yavaş ol, fazla sarsma abimi!
Anne:
Dur oğlum. Ben ne yaptığımı biliyor muyum?
Baba:
(arkalarından nefes nefese girer) Oğlum! Kurtarın oğlumu!
Doktor:
(Uyku sersemi) Bir dakika beyefendi... Bir anlatın bakalım ne oldu ne bitti... niye buraya geldiniz?
Baba:
Oğlum... intahar etti...(durur) yani daha etmedi ama edecek...
Doktor:
Ne diyorsunuz beyefendi?
Baba:
Oğlum diyorum. İntahar niyetinde hap içmiş! Annesi farkedince hemen getirdik... Ah oğlum...
Doktor:
Hımm!
Baba:
...Niye yaptın bunu kendine?
Doktor:
Peki aldığı ilaçlar yanınızda mı?
Baba:
Yanımızda tabi... (panikle tüm ceplerini karıştırır. Döner “Kardeş” in tüm ceplerini karıştırır. Tam “Anne”nin ceplerini karıştıracakken durur. Soğukca kadına) Bak bakalım ilaçlar sende mi?!
Anne:
(hapları çıkarır) Şu haptan on beş-yirmi tane, şundan on kadar, şundan da üç-beş tane içmiş.
Doktor:
Ne zaman içtiğini biliyor musunuz?
Anne:
İki saat kadar olmuş.
Baba:
Ah kurtarın yavrumu...
Doktor:
Hımm... Yazık, çok yazık!
Aile endişe ile doktorun ağzından çıkacak bir sözü beklemektedirler. Doktor halen daha uyku sersemidir!
Asistan(Anlatıcı):
(Seyirciye) Yazık tabi. Ama niye. Yani niye hastanın midesini hemen yıkamıyalım, neden acil bir müdahale ile hastayı kurtarmayalım? Ben bu soruyu ilerde doktora soracam. Bir bekleyin de görün!
Baba:
Ne yapacağız doktor bey?
Doktor:
(elleriyle çaresizlik işareti yapar) Üzgünüm. Yapacak birşey yok! Hem zaten birşey yaparsak, mutlaka başarısızlıkla sonuçlanacak. Bu sefer hastanenin adı kirlenecek. Hem bu ilaçlar... (söylemekten vazgeçer) Hem siz geçde kalmışsınız?!
Baba birden yere çöküp ağlamaya başlar. Hasta ölüm korkusuyla koltukta çöker kalır Anne ile kardeş birbirlerine yaslanmış ağlamaktadırlar..
Baba:
(son bir ümit) Peki ne olacak doktor bey? Hiçbir şey yapamaz mısınız?
Doktor:
Artık çok geç. Bu durumda maalesef bir şey yapamayız. Yapsak da yararı olmaz. Herhalde bir saate kadar hastayı kaybederiz. Gene de hastayı müşahede altına alalım.(Sedye sakin sakin gelir, hastayı içeri götürür. Doktorda beraberlerinde gider.)
Ailenin Hepsi:
Bir saat mi?! (herkes yerlere yatıp ağlamaya başlar)
Baba:
Oğlum, niye yaptın bunu kendine?
Asistan(Anlatıcı):
Ben de en az aile kadar şaşırmıştım. Delikanlının yüzüne bakıyordum. Ölüm endişesi ve ümitsizlik, iliklerine kadar işlemiş gibiydi. Kendimce neler hissettiğini düşündüm. Ölüme bu kadar yaklaşmak, gerçekten zor bir durum olmalıydı. Hem, insan bir saat sonra öleceğini bilse neler düşünür, neler hisseder, neler yapardı? Aslında her birimizin, ölüme bir saat yaklaşacağı an gelmeyecek miydi? Hayatın karmaşa ve med-cezirleri arasında, ölüm gerçeğini nasıl da atlıyor veya kendimize uzak görüyorduk. Şimdi bu delikanlı, geçmişini, arkadaşlarını, ailesini düşünüyor olmalıydı. Veya ölümden sonraki hayatı; yani bir saat sonrasını... Belki de arkasından neler düşünüleceğini, konuşulacağını... Halbuki ne kadar çok plânı vardı. Şimdi ise, o plânları düşünmek bir yana, son saatini nasıl geçireceğine dair doğru düşünme melekesini bile kaybetmiş gibiydi.... (Kulisten bir ses duyulur... “Batsın bu dünya, bitsin bu rüya” Bu ses doktorun dinlediği müziktir!) Hayatla ölümün içiçeliği galiba böyle birşey... Ee? Çocuğa ne mi oldu? İzleyin de görün! (sadece doktor girer)
Baba:
(hafif kendini toparlamıştır. Son bir ümit olarak bir daha sorar) Hiçbir şey yapamaz mısınız doktor bey? Hiç mi ümit yok?
Doktor:
(umursamaz) İntihar girişimi doktor bey. Geç kalmışlar maalesef. Durum da ciddi. Yapılacak bir şey kalmamış. Sonra raporunu tanzim ederiz.
Hasta:
Kurtulmak için ne yapmak gerekiyorsa ben yapmaya hazırım! Ne olur doktor. Beni kurtarın, ben ölmek istemiyorum!
Asistan(Anlatıcı):
Doktor oralı bile olmadı! Ölüme bu kadar yakın bir kimseyi daha önce hiç görmemiştim. Üstelik çok da gençti. Hayalen morga gidip, gencin otopsisini düşünüyorum. Demek, karşımda duran bu diri beden birazdan ölecek, otopsi için açılacak ve biz bir rapor tanzim edip bırakacağız! Hayat ve ölüm... Yaşamak ve ölmek... Genç olmak, yaşlı olmak, hayatı anlamak, ölümü benimsemek... Hayatı ölüme bir girizgah olarak değerlendirebilmek... Ölüme her an hazır olmak... Veya kendini hazır hissetmek... Kısacası ölümü kuşanmak... Hayata ve ölüme anlam kazandırmak... Bir sürü düşünce geldi aklıma şimdi... Ancak hiç beklenmeyen birşey oldu!
Doktor:
(hastanın olduğu yerden uzaklaşır) Batsın bu dünyaaaa....
Asistan:
(acemilikle) Doktor bey! Serumla bol mayi verip, bir yandan da idrar söktürücülerle kanını temizleyemez miydik?
Doktor:
Kardeşim görüyorsun, burada ayakta zor duran yaşlılar bile biraz daha hayatta kalmak için mücadele ederken, bu delikanlı daha on yedi yaşında ve intihara kalkışıyor. Ölmek istiyorsa, neden ona mâni olalım? Biraz isteği ile baş başa kalsın bakalım. Ölüm ne imiş, hayat ne imiş düşünsün! Yaşamanın değerini, ailesine ne kadar acı çektirdiğini fark etsin! Dahası Allah'ı hatırlasın; kul olmayı... Ölümü ve sonrasını da tabii ki...
Asistan:
Ne allahı, ne kulu efendim?! (doktor tam birşey söyleyecekken lafını keser) Bana burada 1. kuraldan bahsetmeyin. Şimdi sırası değil! Burada oğlu için canını veren bir aileyi görüyorsunuz.
Doktor:
Oğlu intahar ediyor ama!
Asistan:
Bir yanlışlık olamaz mı?! Ameliyat etmedik bile!
Doktor:
4. Kural. ASLA DOKTORLARIN İŞİNE KARIŞMA!
Asistan:
Hay ben böyle kuralın!
Bekçi:
(girer) Doktor bey, görevi teslim ettim ben artık evime gidebilirim!.. (hastaları farkeder) Hayrola sizin neyiniz vardı?
Baba:
Oğlum... Ölüyor!
Bekçi:
Ha o içerde kola içen sizin oğlunuz mu?
Baba:
Kola mı?
Bekçi:
Ben halbuki doktor beye demiştim birazda su alalım diye bu hastaneye ama...
Baba:
Ne yani midesi yıkanma isteyen oğlum içerde şu anda kola mı içiyor?
Bekçi:
Ne yapalım?! Bebsi ile anlaşmalıyız. Kola daha ucuza geliyor sudan... SUDAN UCUZ misali!
Doktor:
Sen artık sus da evine git...
Bekçi:
Peki doktor bey! (masanın üstündeki hapları görür. O haplar gencin intahar ettiği denilen haplardır) Aa Balgam sökücünün burda ne işi var?
Doktor:
Ne balgam sökücüsü lan?! O hap, uyuşturucu!
Bekçi:
Ne uyuşturucusu doktor, bunu kızıma bunu oğluma bunu da karıma aldım ben. Bunların biri vitamin hapı, biri öksürük kesici diğeri yani bu da balgam sökücüdür!
Bu arada bekçi ile doktor arasında bu diyalog geçerken, sahnenin diğer tarafında hasta yakınları seyircinin duymayacağı bir şekilde sessizce oyunu sürdürürmüş gibi yapmaktadırlar.
Doktor:
Oğlum bekir, bu yaşında hiçbirşey okumadan bana neyin ne olduğunu öğretmeye kalkıyorsun ya sinir oluyorum!
(OYUN DURUR. HERKES DONAR)
Asistan(Anlatıcı):
Gördüğünüz gibi ekmek parasını bekçilikle çıkarmaya çalışan adam, bütün gün soğukta kapıyı bekleyen adam, 9 yılını okuyarak geçirmiş bir adama taş çıkartıyor!.. hemde bu 9 yılı okumuş diye bahsettiğimiz adam, kapıyı bekleyen adamdan 4 kat daha fazla maaş alıyor... Bilmem anlatabiliyormuyum!?
(OYUN DEVAM EDER)
Bekçi:
Vallahi diyorum efendim! Kesinlikle doğru. Alın eczacımı arayın da görün!
Doktor:
Hey allahım kimlerle uğraşıyoruz! (doktor telefonu açarken, sahnenin diyer tarafının konuşmaları duyulmaya başlar, doktorların tarafı sessiz hareketlere devam ederler)
Baba:
Duydunuz mu? Kola veriyorlarmış...
Anne:
Niye bize kızıyorsun!
Baba:
Ben dedim size çünkü o tarafın hastanelerine gidelim de dinlemediniz!
Anne:
O tarafta arabamızı çizerler bize.
Baba:
Burada oğlun ölüyor ama! Bir saatlik ömrü kalmış!
Anne:
Ne yapayım burda hizmet yoksa! Benim niye üstüme geliyorsun ya?!
(doktorların tarafı devam eder. Aile tarafı sessiz devam eder)
Doktor:
Allah allah...
Bekçi:
Nasıl allah allah ?! işte gördünüz. Hade bana eyvallah... acıktım karım evde beni bekler! (çıkar)
Doktor:
Nasıl olur yahu bu?
Asistan:
Demekki 5. kural da neymiş? Önce doktor olmak lazım!
Doktor:
Host muazzez adamı deli etme!
Asistan:
Muzaffer!
Doktor:
Ey ulan! Birşey düşünüyoruz burda bir sus!
Bekçi:
(hızlıca içeri girer. Bekçinin bu hızla içeri girmesi hasta ailesinin de dikkatini çekmiştir. Sessiz oyunu bırakıp, doktorların tarafına geçerler ve konuşmaları dinlemeye başlarlar) doktor bey! Doktor bey!
Doktor:
Ne bağırıyon lan ne var?
Bekçi:
Çocuk.. Hasta... Delikanlı! İçerde... ölmüş!?!
Hepsi:
Ölmüş mü?!
Doktor:
(rahatlamıştır) yaa ben dedim size o haplar uyuşturucudur, öldürücü haptırlar diye. Ama siz beni dinlemek yerine uzmanlığıma itiraz ettiniz...
Bekçi:
Evet doktor bey öyle tabi de, hastanın öldüğü yatağın, yastığının üzerinde, ağzından çıkan kola izleri bulundu. Yani demek istediğim... (vazgeçer. “baba”ya) Oğlunuzun midesiyle ilgili bir problemi varmıydı?
Baba:
Evet. Gastriti vardı... peki ama neden?
Bekçi:
Anlaşıldı!
Doktor:
Gastriti mi vardı? (asistana) niye kola verdin lan o zaman adama?
Asistan:
Ama efendim... ben burada hep hastaların yanındaydım...(seyirciye) gördüğünüz gibi birinci kural işleme kondu... adama efendim diyoruz, tüm suçu bizim üstümüze atıyor...
Doktor:
Konuşma! Kola vermemizi söyleyen sen değil miydin?
Asistan:
Yo hayır!
Anne:
Oğlum öldü mü?
Doktor:
Sanırım evet!
Anne:
Ama hani 1 saati vardı?
Bekçi:
(atılır) oğlunuz haplardan ölmedi efendim. Hastane yüzünden öldü!
S O N
Ulaş Öğüç